5 Haziran’dan beri “boğazı kesilerek öldürülen doçent” haberi her gün yeni bir gelişmeyle karşımıza çıktı. Haberin ilk saatlerinde sadece, katil zanlısı profesöre ve yapmış olabilecekleri üzerine odaklanan “muhabirler”, olayın “yasak aşk” boyutunu öğrendikleri anda konuyu pornografik boyutuyla ele almayı tercih ettiler. Ancak -zahir bilinçli olarak- “gözden kaçırdıkları” bir şey vardı: Asuman’ın isminin dahi anılmasına gerek olmadığı.
Cinayeti işleten!
Selçuk Üniversitesi’nde gerçekleşen cinayetin haberlerinde, “yasak aşk” boyutu ortaya çıktıktan sonra ön plana çıkan -sanki cinayeti işleyen oymuş gibi- sadece Asuman oldu. “Evli olduğu halde iki sevgilisini aynı anda idare etmesi”nden “namussuzluğu”na kadar söylenmedik şey kalmadı. Durumu seksist ifadelerden arındırarak veren örnekler dahi haberde Asuman’ın adını defalarca anmaktan geri durmadı. Bu konuda en benim diyen gazete / haber sitelerinde dahi Asuman’ın fotoğrafında sadece gözleri buzlanmıştı ve onu tanımamak işten bile değildi. Diğer haberlerin birçoğu tüyler ürpertici boyutlara ulaştı. “Çok tıklanmak” arzusunun ötesinde aslında “ağzı sulanan” haber siteleri/muhabirleri Asuman’ın fotoğraflarını buzlamadan “İşte meşhur sekreter, Asuman!” diyerek vermekten utanmadı.
Katil bir kenara itildi, artık önemli olan ona bu cinayeti “işleten” Asuman’dı. Sadece Asuman’ın görselleriyle süslenen “magazin değeri yüksek” pornografik haberler, bir yandan da erkek akılla yaşayanlara, erkek akla yaranmaya çalışanlara ve “namus” kavramını kendi bilinciyle değil “etraftakiler ne der düşüncesiyle” oluşturanlara da “malzeme” oldu. Nefret suçlusu haber siteleri, Asuman’ın neredeyse recm edilmesini isteyecek boyutlara ulaştı. “Bir aileyi yıkmak suçu”, doçenti öldürme suçundan daha ağır basmaya başladı. İnternet gazeteciliğinin “nimetlerinden” biri olan okuyucu yorumları, konunun yarattığı algıyı da gözler önüne serdi. Haberlerin altındaki yorumlar “Asuman’ın namusu”nu eleştirip durdu. “Yazıklar olsun!” eleştirileri sadece “femme fatale” imajına büründürülen Asuman’a yönlendirilmeye başladı.
Suçlu kimdi?
Yerelde ise Konya haber siteleri “malumu ilam edermiş gibi” Asuman’ı hedef göstermeye başladı: “Üniversitedeki en yakın 5 akademisyen arkadaşı ile Konya polisinin ortak görüşü, uğruna cinayet işlendiği iddia edilen bölüm sekreteri Asuman S.’nin hiç de masum olmadığı, iki yumurtayı birbirine çarptığı, maktul ve katilden yüklüce para aldığı.” Katil, “Asuman’ın ağzı çok iyi laf yapıyordu. Ağabeyimiz haramı helali bilirdi. Kadınlarla zorunlu olmadıkça tokalaşmazdı. … Ağabeyimin banka hesapları bomboş. … Asuman, bunun nedenini en iyi bilecek tek kişi” ya da “Ahmet Gülce, dindarlığıyla tanınan bir bölüm yöneticisi. … Yıllardır ‘Peygamber efendimiz de taşıyor, sünnet’ diye bıçak taşıyor” sözleriyle çoktan aklandı. “Haramı helali bilen” bir profesör, ancak “ağzı çok iyi laf yapan” bir kadın “yüzünden” cinayet işlemiş olabilirdi. Maktulun ailesi olayın ardında bambaşka sır olduğunu ve basında yer alan haberlerin gerçeği saptırarak magazinleştirdiğini kabul etse bile çarşaf çarşaf teşhir edilen Asuman’ın -özellikle Konya’da- tek “suçlu” olduğuna çoktan inanıldı.
Asıl soru işareti ve olayın asıl vahameti bundan sonrasında aslında. Söylemesi kolay olmasa da maktul öldü. Katil, hapse girecek. Peki, ya Asuman?
Konya dendiğinde bazılarımızın aklına ilk gelen Konya’nın “muhafazakâr” ideolojisi. Bunu belirtmekteki amaç, durumu sadece Konya özelinde ele alarak Konyalıları yargılamak değil. Ancak mevcut örneklere bakarak bu kanıya ulaşmak sosyolojik bir araştırma yapmayı gerektirmeyecek gibi görünüyor. Bu cinayetin tek sorumlusu gibi gösterilen Asuman, bu haberler ve bu teşhircilik yüzünden bir kurbana dönüşecek. Asuman’ın bilcümle “erkek” akrabaları, “namus”unu korumak ister gibi görünen ancak içten içe Asuman’ı arzulayan “erkekler”, Asuman’ın yerinde olmak isteyen ancak olamadığı için onu tukaka ilan edenler… Özetle ahlaklılar değil, ahlakçılar ya da başka bir deyişle gerçek ahlaksızlar, Asuman’ın ya da yanındakilerin/yakınındakilerin üzerinde baskı mekanizması oluşturacak. İşinden de olan Asuman’ın Konya gibi muhafazakâr bir şehirde rahat nefes alması her dakika daha da zorlaşacak. Pippa Bacca için söylenen “ Türkiye ’de… Üzerinde bir gelinlikle ve otostop… ve yanında ‘erkek’ olmadan ha?”, Sarai Sierra için söylenen “Evli kadının bekar erkeğin evinde ne işi vardı?” gibi erkek imajını yüceltip tüm kadınları aşağılayan ve kadın ölümlerini meşrulaştıran motivasyonla, cinsiyetçi ve nefret içeren söylemler bir kez daha ayyuka çıkacak.
Sana ne?
En baştan beri olması gereken, taraflarının özel hayatının arka planda kalması ve Asuman’ın hiçbir şekilde teşhir edilmemesi gereğiydi. Şimdi, tüm bu baskı mekanizmalarına karşı söylenecek tek bir söz var aslında: Sana ne? Konu Asuman’ın yaşadığı ilişkinin doğruluğunu ya da yanlışlığını değerlendirmek pek tabii ki değil! Sonuç olarak insan zaafları olan bir varoluşa sahip. Hiç kimse “kusursuz” değil, dolayısıyla Asuman’ın gönül ilişkisini kusur olarak değerlendirebilecek hiçbir kişi/kurum/mekanizma olamaz! Asuman’ın özel hayatının duygusal boyutuna saldırmak kimin haddine? Asuman’ın kiminle, ne yaşadığı, nereye gittiği, ne yaptığı; ne Asuman’ı hedef gösterenleri, ne Asuman’ın otele giriş-çıkış sayısını belirleyen Konya polisini, ne pornografik haber yaparken ağzı sulananları ne de ahlakçılıkta arşa yükselen gerçek ahlaksızları ilgilendirir! Asuman’ın başına bir şey gelirse, bunun suçlusu ve sorumlusu da bu namus düşkünlerinden başkası değil!
Öte yandan medya
Konuyu dağıtma riskine rağmen söylemeden geçilmeyecek bir konu daha var. Gerçek haber yapma etiği ile hareket eden gazetelerin muhabirlerinin cinsiyetçi ifadelerden uzak durmaları gerektiği konusunda eğitilmeleri şart! Öte yandan okuyucu yorumlarının editörleri, küfür ve nefret suçu içeren ifadeler gibi cinsiyetçi ifadeler konusunda da hassas davranmalı. Aksi halde Pippa Bacca ve Sarai Sierra gibi örneklerin seksizm temelli meşruluğu medya yüzünden görünmez olmaya devam edecek.
* Editör