Phew Phew Games şirketinin oyunu olan Anomally Agent’ı bendeniz editörünüz Oğuzhan olarak çıkış sürecinden bu yana iki kere bitirme şansı buldum. Her ne kadar Enis Kirazoğlu’na ulaşamasak da oyununu oynamama engel olmadı (biraz olsun kırıldık…).
Bu süreçte yaşadığım iyi-kötü tüm deneyimimi sizlerle paylaşmak istiyorum. İsterseniz gelin, oyunu incelemeye yavaştan başlayalım:
Âdeta Matrix serisinden fırlamış gibi…
Oyunun hikâyesine spoiler’dan kaçınarak kısaca değinecek olursam; “TDAY” adında bir teşkilatımız var ve bu teşkilatın görevi dışarıdaki anomalileri yok ederek hayatın normal bir akışta devam etmesini sağlamak. Biz de bu teşkilatta çalışan “Ajan 70” kod adlı bir karakteri oynuyoruz.
Son bir anomali görevimizi tamamlayıp terfi almaya ve emekli olmaya gidiyoruz derken o sırada 4 adet anomali tespit ediliyor ve terfi öncesi tekrardan, son görev olarak bu 4 anomaliyi yok etmemiz gerekiyor. Böylelikle de maceramıza giriş yapıyoruz.
Oyunda sürekli karşımıza değişik anomaliler çıkıyor ve bir yandan da klon ajanlarla savaşmak zorunda kalıyoruz. Bu ajanlar aynı Matrix filmlerindeki Ajan Smith gibi bazen birleşip güçleniyorlar.
Zaman zaman da dünyamızın ters düze olduğu oluyor. Şahsen bu sebeplerden ötürü oyunu oynarken Matrix havası hissettim ve çok hoş bir duyguydu gerçekten
Oyunun sanat tasarımı bence en çok göze çarpan unsurlarından.
Dead Cells, Hotline Miami, Blasphemous gibi kendine has tasarımı olan 2 boyutlu oyunları çok keyif alarak oynayan biri olarak bu oyunun sanat tasarımına bayıldım diyebilirim.
Özellikle sevdiğim siberpunk temasını piksel bir şekilde, o kadar güzel bir renk paleti ve çizimlerle işlemişler ki oyunun atmosferinin direkt içine giriyorsunuz. Sağda solda gördüğünüz neon ışıklı tabelalar ve mekânlar da buna destek oluyor.
Ayrıca karakter tasarımlarına da değinmeden geçmeyeyim. Her karaktere resmen çizimlerle ayrı bir kişilik yaratılmış. Zaman zaman bazı tasarımlara kahkaha attığım oldu. O yüzden grafik açısından benden tam puan almayı başardı.
Ses ve müzikleri gerçekten şaheser.
Oyunun atmosferini diğer bir yansıtan unsuru da kesinlikle müzikleri. Oyunun müzikleri o kadar iyi ki ayrı bir başlıkta dile getirmek istedim. Synthwave ve siberpunk tarzında, tam da bu oyunun ruhuna uygun bir şekilde seçilmiş ve yapılmışlar.
Oyunda hep tempoda kalmanızı, sıkılıp kopmamanızı, aksiyon ve hikâye anlarını çok anlamlı ve keyifli hâle getirmiş kısaca. Gerçekten ustaca bir iş başarmışlar, kendilerini bu konuda tebrik etmek lazım. Bazı şarkılarını tekrar açıp dinlemeyi bile düşünüyorum boş vakitlerimde.
Diyalogları ve hikâyesi çok iyi yazılmış.
Hikâye, resimlerden de görüldüğü üzere sürekli yazı tabanlı ilerliyor. Fakat oyunda diyalog sistemini o kadar güzel bir şekilde ele almışlar ki hikâyeye hiçbir etkisi olmasa da cevapları verebilmemiz artı puan benim için. (Duygu puanlarına aşağıda değineceğim.)
Bu sayede hem hikâyenin içine dahil oluyorsunuz hem de verebildiğiniz komik cevaplara da gülmekten ölüyorsunuz. Özellikle tekmelediğim tarikat lideri, gerçekten keyifli vakitler yaşattı. Bir ajan oyununda gerçekten bu kadar çok güleceğimi tahmin etmezdim.
Birazcık da oynanış ve mekaniklerine değinelim:
Aslında sizler de yazdıklarımdan az çok anlamışsınızdır ama tekrar belirtmek gerekirse Anomaly Agent; yer yer basit bulmacalara ve bazen ciddi refleks gerektiren parkur mekaniklerine sahip, 2D aksiyon ve macera oyunu.
Oyunda ilerledikçe sürekli yeni yetenekler ve kombolar kazanıyorsunuz. Öldürdüğümüz her ana ve mini boss’tan sonra aktif kombo yetenekleri içeren kapsüller düşüyor.
Ayrıca kapsüller dışında hikâyede ilerlerken görevimizde bize eşlik eden karakterler sayesinde, oynayışımızı değiştirecek başka yetenekler de kazanıyoruz.
Bunların dışında dövüş sistemini daha vurdulu kırdılı patlamalı şekillere sokacak özel yeteneklerimiz var. Belirli bir bekleme süresi ve tuş kombinasyonu ile düşmanlara çok güçlü hasarlar verebiliyorsunuz.
Zaman geçtikçe belirli kombolar yaparak katana, çanta, sopa ve çekiç gibi farklı silahlar da kullanma şansımız oluyor. Bu yetenekleri kullanırken kendi kontrol cihazımda mı sorun vardı bilmiyorum ancak bazen bu özel yetenekleri kullanmaya çalışırken kullanamayıp öldüğüm anlar oldu.
Ayrıca benim her oyunda bayıldığım “parry” sistemi, bu oyunda da bulunuyor. Bu şekilde mermilere veya saldırılara karşılık verebiliyorsunuz. Evet, oyunda silahlar da var ve düşmanları öldürerek silahlarına sahip olabiliyorsunuz.
Silahlara değinmişken vuruş hissiyatını değinmesem olmazdı çünkü oyunun vuruş hissiyatı gayet iyi. Keşke oyunun sadece silahlı bir modu da olsa diye düşünmeden edemedim. Belki John Wick benzeri bir oyun hissiyatı yaşatabilirdi.
Yani anlayacağınız oyundaki bu çeşitli mekanikler sayesinde, oyunu oynarken her sahnede farklı bir aksiyon deneyimi yaşıyorsunuz. Bu da oyunun sürükleyiciliği arttırarak oyundan aldığınız hazzı ve keyfi ikiye katlıyor.
Oyunda bir market sistemi bulunuyor. Bu markette; kombo yaparak öldürdüğümüz düşmanlardan düşen ya da gizli sandıklar açarak kazandığımız paralarla, yukarıda anlattığım yeteneklerimizi daha da güçlendirebiliyoruz.
Ayrıca oyunda duygu sistemi de bulunuyor. Diyaloglarda verdiğiniz cevaplara göre iyi veya kötü şekilde duygu puanları kazanıyorsunuz. Bu puanları da sonra markette ya can barınızı yükseltmek için ya da paraya dönüştürüp yeteneklerinizi güçlendirmek için kullanabilirsiniz.
O yüzden duygu sayılarınıza dikkat ederek seçimler yapmanızı öneriyorum. Zira kendim bazen bilinçli bir şekilde kötü cevaplar verip markette paraya dönüştürüp yetenekler satın alıyordum. Bu seçenekler genelde diyalog ekranında sarı renkte oluyorlar.
Oyunda fark ettiğim ve hoşuma giden bu detayı da belirtmeden bu başlığı bitirmeyeyim. Kombo yaparken düşmanlardan kaçmak için tuşa bastığınızda kombonuz bozulmuyor. Yani bir komboyu farklı tuş kombinasyonları kullanarak devam ettirebilirsiniz.
Siz yorumlara gelip “kaç para aldınız?” demeden önce oyunun artık eksi yönlerine geçelim. (Gerçi Enis Kirazoğlu’na ulaşamadığımızı da belirtmiştik ama…)
Oyunda gördüğüm, böyle olmasaydı daha iyi olurdu tarzında eleştireceğim birçok konu var. Yani aslında bazılarına da pek bir şey diyemiyorum. Çünkü büyük bir beklenti içerisinde değildim keza böyle bir beklenti de sunulmuyordu zaten.
Ancak oyunda bazı yerlerde çok fazla sıkıldığım oldu. Özellikle hikâyede ilerlerken “artık lütfen şu anomaliyi yakalayayım da hikâyede ilerleyeyim”, “şu kovalamaca bitsin artık nolur” dediğim anlar yaşadım.
Bazı parkur sekanslarının oyun süresini uzatmak için mi bu kadar çok kondu bilmiyorum ama bazı yerlerde gereksiz uzundu. Yukarıda övgüyle bahsettiğim müzikler de bu uzunluktan dolayı, sanki müziklerin yetersiz kalmış gibi döngüde kalıp tekrar tekrar çalmasına, bundan dolayı da o bayıldığım müziklerden arada sırada baymama sebep oldu.
Oyundaki düşman çeşitliliği bence normal seviyede, yani olması gerektiği gibi. Fakat yukarıda bahsettiğim bazı sahnelerin uzunluğu sebebiyle de aynı yerleri tekrar tekrar oynuyormuşum gibi hissettim. Bu da düşman çeşitliliğini sanki az gibi hissetmeme neden oldu.
Oyunda markette satılan bazı yeteneklerin işlevsiz olduğunu belirtmeliyim. Özellikle oyunu iki kez bitirmiş biri olarak oyundaki “zehir” ve “elektrik” hasarı verir ibarelerini hâlâ anlamış değilim.
Evet belirli bir hasar veriyorlar ya da bir anlığına düşmanı sersemleterek etkisiz hâle getiriyorlar ama bu yeteneklere pek de ihtiyacımız yok gibi. Çünkü oyun, çok hızlı aksiyon barındırıyor.
Benim herhangi bir düşmanı zehirlemem ya da elektrik hasarı vermem o an çok etkisiz kalıyor. Yani zehirden ölmesini beklemek yerine zaten düşmanı iki hamlede kombo yaparak öldürebiliyorum. O yüzden yetenek ağacına belki de daha farklı şeyler eklenebilirdi.
Bunlarla birlikte ana görevimiz olan 4 anomaliyi yakalamaya çalışırken özellikle “Artist” kovalamacası bitmek bilmiyordu. Ayrıca “Artist” boss savaşı beklediğim gibi olmadı.
İlk savaşta özellikle bir o tarafa bir bu tarafa hiçbir şey yapmadan sadece koşuşturup duruyordu. Karakterin kendine has bir tarzı olduğundan çok daha havalı bir saldırı şemasına sahip olacağını düşünmüştüm fakat bir saldırı şeması dahi yoktu. Daha çok parkur tabanlıydı ve çok beğenemedim.
Güreşçi hariç diğer tüm boss’ların düşük seviyede kaldığını da belirtmeliyim. Oyunun ilk boss’u olan Güreşçi’yi ilk kez gördüğümde gerçekten çok etkilenmiştim. Diğer boss savaşları da böyle mi olacak beklentisiyle çok heyecanlanmıştım ama diğer boss’lar ile karşılaşınca birazcık şevkim kırıldı açıkcası.
Düşman yapay zekâsının da çok fazla iyi olduğunu söyleyemem. Ne iyi ne kötü çünkü bazı yerlerde garip davranışları oluyordu. Bir o yana bir bu yana zıplayarak çok rahat bir şekilde düşmanları öldürebiliyorsunuz. Bazen bir köşede durup sadece parry atarak bile düşman öldürebilirsiniz.
Oyunu iki oynayışımda da zor modda bitirdiğimi ayrıca belirteyim. Ama tabii ki bu benimle alakalı. Oyunun “normal” zorluk derecesi muhtemelen diğer insanlar için zor bile gelebilir. Ancak benim açımdan zorluk derecesi gayet tadında bırakılmış.
Zor+ konusundan bahsetmişken oyunun Yeni Oyun + (NG+) modundaki eksikliklere de değinmek istiyorum. Aslında eksiklik değil de belki öneri olabilir.
Elimde olan yeteneklerle sıfırdan tekrar başlasam nasıl olur diye denemeye giriştikten sonra tekrar bitirirken buldum yine kendimi, oyundan ayrı bir keyif aldım.
Fakat oyunun her seferinde zaten bildiğim özellikleri bana tekrar tekrar göstermesi, örneğin “Parry nasıl atılır” tarzı “tutorial” diyebileceğimiz kısımları önüme çıkartarak oyunu durdurması, biraz tempomu düşürdü açıkçası.
Ayrıca istediğim bölüme gidememek de biraz üzücü. Güreşçi ile tekrar tekrar kapışmak isterdim. Tabii ki bu dediğim özelliklerin muhtemelen farkında olduklarını ve ilerleyen zamanlarda düzelteceklerini düşünüyorum.
Sonuç: Türk oyun sektörüne nefes aldıran şahane bir yapım.
Artıları:
- Oyunun sanat tasarımı ve müzikleri tek kelime ile muhteşem.
- Çok hızlı ve akıcı bir oynanışa sahip.
- Diyalogları esprili, yaratıcı ve çok komik.
- İlgi çekici ve merak ettiren bir hikâye bulunuyor.
Eksileri:
- Yetenek ağacı yeterince işlevsel değil.
- Bazı parkur ve düşman sahneleri fazla gereksiz uzun, ayrıca tekrara düşüyor.
- Yapay zekânın bazen sapıttığı oluyor.
- Bazı boss savaşları düşük kalmış.
Sonuç olarak ne mükemmel bir oyundu ne de kötü bir oyundu. Zira mükemmel bir oyunum diye iddiası da yoktu. Hatta oyun hakkında hiçbir beklentim olmadığından beklentimin üzerinde bir oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Peki oyun satın alınmalı mı? Bence alınmayı hak ediyor. Artık sizler de biliyorsunuz ki oyunlar lüks bir hobi aracı be arkadaşlar. Oyunun fiyatı ise 4 dolar, yani bir döner + ayran parası. Bu dönemde bu fiyata böyle kalitede oyun var mı? Bence yok.
Özellikle Türk oyun sektörünün yürümeye yeni başlayan bir bebek gibi ilerlediğini düşünürsek, yerli oyunlara iyice asılmamız gerektiğini düşünüyorum. Bize de Enis Kirazoğlu’na, sektöre bulunduğu katkıdan ve sesimizi duyurmak için çabasından dolayı teşekkür etmek düşer.
Oyunu oynarken çok keyif aldım ve unutmayacağım, aklımda yer edinen bir deneyim yaşadım. Umarım bu oyunun devam serilerini de görürüz.
NİHAİ İNCELEME PUANI: 80/100
Başka incelemelerde görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın.
Diğer oyun incelemelerimiz: